Hala ağrıyor.

Berkay Varol
3 min readOct 9, 2023

--

Bilmem kaç kadarınca bir durak mesafesinde yolculuk ediyorum. Bir trene son dakika yetişmenin insana kattığı tek konfor kompartıman arasındaki merdivenlere oturabilme fırsatı. Kompartımanlar arasındaki merdivenlerin o göt acıtan rahatsızlığı dahi, ayakta geçecek bir bilmem kaç durak kadarınca bir duran mesafesinde yolculuk etmekten pek tabii daha rahattır. Tophane’de bir evde yanımda meçhul kadınlarla uyanmayı, saatlerdir yerde kurumayan kusmuğuma yanlışlıkla bastığım için kısık sesle küfür etmeyi istiyorum. Gecenin teri üniversite sekslerince kurumak bilmemiş, tavşan gibi zıplanan yatak yaylarının gıcırtısı, yerini zifiri içerisinde su içmek için kalkarken duyduğum sinir bozucu gıcırtılar haline gelmesine bırakıyor olmasının bünyemde yarattığı duygu yalnızca Emre Nalbantoğlu’nun “Acayip gidesim vardı” şarkılarında hissettiriyor kendini. Bazı şeylerin var olma sebebinin, yerini yokluğunu anımsatmaya bırakması kalbimde bir kırıklık yaratıyor yalnızca. Mesela şu sıralar vücuduma kazıttığım desenli mürekkebin var olma sebebini sorguluyorum, var olmasını istediğim zamanı unuttum ve var olmasını haklı kılan şeyleri yitirdim. Kıssadan hisse dövme yapma nedenimi şimdilerde desteklemiyorum. Nasıl ki insan ketçap ve pilav ikilisini birbirine yakıştırırken utanmıyor, ben de kendi nezdimde dövmemden utanmıyorum. Lakin ve fakat ve amma ve fuck you muhtemelen kendi evyemde biriktirdiğim bulaşık kalıntıları, üniversite yıllarımda bardakta unuttuğum yarım viskilerle yıkanmaklı. Zaten insanın ruhunun giderinin porçözü bir kaç bardak viski ardından gömülen biranın bizatihi kendisidir. Ben de kendi boktanlıklarımı kabulleneyim ki içimdeki cevherler falanlar ortaya çıksın.

Eskilerden kalma şarkıların pek çoğundan edindiğim bilgi şu yönde; “Siktir et dünyayı her türlü geçip gider yaşadığın her şey.” AAA bi dakika. Ben trende bilmem kaç kadarınca bir durak mesafesinde yolculuk ediyorum. Götümde, daracık merdivenlere oturmuş olmanın verdiği bir sızı var. Bunu ne çabuk unuttum konudan konuya zıplarken. No, buradan devam etmeliyim ki yazının bütünlüğünü yitirmeyelim, hayatta fark etmeden yitirdiğimiz pek çok şeye bu yazının bütünlüğü dahil olmasın. Bir sikten de eksik kalsın.

Gönlümün en derinlerinde bir Britney Spears aşkı bir de TCDD şikayetlenmesini taşıyorum. Atilla Kaya şarkılarındaki hasret misali durakta beklediğim vagonları kime şikayet edebilmem gerekiyor? Devleti devlete bildiremem. Yüksek Hızlı Tren adında yolu çapraz olduğu için hızlanamayan bir taşıtın yol yapım çalışması bitmek bilmiyor. Bana kalsa; bir şeyi beklemenin kabul edilebilir en uzun süresi, Pink Floyd’un en uzun süreli bir şarkısı kadar olmalıdır. “Shine On You Crazy Diamond” bitimine denk gelmeli tüm minibüsler, otobüsler, eskiden troleybüsler, şimdi trenler ve gemiler. Fakat uçaklar değil. Uçaklar hava trafiği oluşturmamalı ki sikilmesin göçmen kuşların da tabiatı gereğince gittiği güzergahı.

Cin olmadan adam çarpan milletlerin, kuş olmadan uçmaya çalışan insanları! Sözüm sizedir!.. faalaaan diye devam edebilen ciddi bir metne çevirebilsem keşke şu yekten ve şu tekbirsiz hayatımı. Bir de ne saçmalıyorum ki; ben bilmem kaç kadarınca bir durak mesafesinde yolculuk ediyorum, merdivende, muazzam tatlı acı bir göt sızısı içinde. Ayakta gitmiyor olmanın rahatlığına karıştı az önce sırt ağrısı. Bana koymaz TCDD, bilet parasını tam almanız pek ayıptır; tuvalet kokusuyla dolu ve kliması olmayan aralarda oturan insanlara yaşattığınız deneyimden. Götü sızlayan insanların kaçı, bilet parasına denk beddualar etmiştir vagon aralarında. Sadece benden 40 önce doğdu diye yer vermek zorunda kaldığım biletsiz teyzelere öfkelendikçe öfke birikti içimde.. Simit kokularının bastıramadığı mizojinist histerimi vagon tuvaletinde Before Sunshine filmi romantikliğine sahip ama Barda filmi agresifliğinde seks yaşama isteğim yeniyor. Bir gün gerçekleşir mi bu toplumsal normları sikip atma hevesim bilemem. Kendimi sistemin kölesi buldum da hayıflanıyor muyum yoksa elimde doğru silah olsa bir devrim başlatabilir miyim acaba. Devrim başlatmaya tren garları pek uygun mekanlardır bu arada. Sakın öyle metrobüs köşelerine benzetmeyin trenleri. Trenler hem vedalara hem merhabalara hem pis kokulara hem de şehirler arası tuvalet molalarına gebedir. Devrim için geçerli toplumsal öneme; devrim için gerekli kitleye; devrim için yeterli bilete sahiptir.

Yatakta kocasını başka bir adamla basmış bir kadın şaşkınlığı var üzerimde. Kafamda “ Ya salın beni uçuyim ya vurun beni düşeyim” şarkı sözleri dönüyor. Zaten yalan geliyor bana pek çok şey, ayrılık, ölüm, marketteki fındıklı ürünler ve %99 ibaresine sahip herhangi bir etiket. “Herhangi” kelimesinin doğru yazılışı nasıldı bu arada. TDK iki kere değiştirdi. Şu an bilmiyorum.. Ben ilk okuldayken bileşik yazılıyordu. Birleşik değil.

İlişiksiz bir hale geldi tekrar yazı değil mi… Devrime girdik bir ara. Devrime bir ara giremememiş olmanın verdiği laf gevelemeleri bunlar yalnızca. İs ki saçlarım gür, fikirlerim hür; bi’ hıçkırık gibi gitsin gelsin kafamdaki overthinker geçmişimin şişman pişmanlıkları. Lakin hayat sürüncemesi dediğimiz şey nereden bakarsak bakalım, elimizle tutalım, içimizden sayalım; er ya da geç bitiyor, geçiyor, hissettirmiyor ve en önemlisi kümülatif ilerliyor. “7'sinde ne ise 77'sinde o” dur mudur insan bilmiyorum. 7'sinde ne ise 77'sine o yol açıyordur ona emin gibiyim’den halliceyim. KISSADAN HİSSE bu yazıdan ne anladık şimdi bizce? Çaldım oynadım da yazdım durdum. Bilmem kaç kadarınca bir durak mesafesinde yolculuk etmiş kıçımın ağrısı çeneme, tırnak içinde kalemime, belli başlı parantezlerde elime vurdu. Hakkını yediklerim, haklarını helal etsin kusura bakmasınlar; vaktini çaldıklarım, vakit nakittir, hesaplar ve kitapları iyi yapsınlar, memnun kalanlar içinse; Ben sizden razı siz benden razı. Chompski misali gönül rızasıyla yaptık bu eylemi……

--

--

Berkay Varol

Seçim arabası müzikleri dolu kafamla dünyayı anlamaya çalışıyorum, perişanım.